Yok ya? Gel de şarkı söyle Bildiğin tek şiir kalsın aklında hem de her öğlen Serteldin çünkü artık her şarkı sıyrılır etinden Ya da saçlarının sesini bizzat taklit ettiğimden Soğuk! Boynundaki bir leke gibi sesin boğuk Uzaktaki kız çocuklarından farksız duan donuk Ölüler için söylenen her şarkı son yeter şartı Gemiler indi kasıklarına gemiler bir gri martı Gülen ağzından sönen cigaradan duraktan Bir sinemanın en ön koltuğundan, dudaktan Düz taranmış yalnızlığından ve kokundan Bir kriz gibi geçerdim Neden bilmem soluğundan Eli kimin kasımpatı Gece ve de güne Güle bakıp utan Hadi beni tutup öp, hey! Benim çatı katım tıpatıp bir katı patoloji Sana kapılıp adını batıda bırakıp Atan ey! Susardık yıldızları sayıp susardık Ne kadar dargınsak biz o kadar güzeldik Ben Nazım'dan anlatırdım ya da Süreya'dan İçine ağlardın ben kalkardım mavi bir rüyadan Demesin! Aynalar aynalıktan çekilsin veya Karnının içindeki eski kırık çekmeceler veya Bir şarkı yağmur gibi doldurabildi bir semti Bir semti tam on dört yerinden bir adam terk etti Gözlerinde bir kumsal biriktirdiğinden bu yana Eksik onca kenti tamamladığından beri yani Birkaç öpüşünle binlerce düşü açıklarken hani Ölüm kendini astı hiç silah sesi duymadım ben Çığlık bazen en gösterişli susmak bir bakıma Susması bazen bir sessiz çığlık bir kadının Uzaklara öyle bir bakışın vardı kafeteryada keşke! Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Şimdi bir sorum var Dirilerin üzerleri toprakla örtülür mü? Ya da Siz hiç bir okyanusu dudaklarından öptünüz mü?