Tamam Anadolu'm, tamam Canımın içi ihtiyar Akdeniz'in altın sopalı çobanı Geçmişi anmak yaramıyor sana Anmak yaramıyor sana çocuklarını Hangi yol çatındasın bilmiyorsan Gelmiyorsa beklediğin sevgili Neye yarar geçmiş duraklarda kalan ışıklar? Bitiriyor seni kendi uydurduğun yalan Bitiriyor seni ihanetler, ayrılıklar Tamam, kabul, eyvallah Adem de Havva da senin çocuklarındı Belki senin güleç, verimli yüzüne Nasırlı, insafsız topuklarını ilk basan onlardı Dolaşırlardı başı dik, onurlu, çetin güzelliğinde Mağara, dulda, koyuk aramazlardı Sevişirlerdi özgür aleni Sevişirlerdi en sivri, en alnı açık yerinde Ağrı gibi, Van gibi, anam gibi güzelliklerin vardı Üç yanın deniz vurgunu Orta yerin göller, gölekler Hele yazın akşam güneşinde Bizans'a dön arkanı Sol yanağında Urfa, Diyarbekir, Mardin Birer yakışıklı şark çıbanı... İnanıyorum o gün olası değildi Bugün de zor bulmak eşini Büyük ihtimal Adem oğlu Kabil Seni paylaşmamak için boğazladı kardeşini Ama yeter analar dolusu Bırak şu emekli avcı kahramanlığını Bırak kemikleriyle çelik çomak oynamayı urfa önünde kurşun atanların Sen kendine bak eski delikanlı Eski kahraman Hangi kalemin yazısıdır bu? Zorlu yazısıdır bu Seni bile kalleş etti zaman Hele bak nice muhbir babalar doğurdu bağrın Lanet okuyor sana dün uğruna can veren çocukların Artık görmüyor gözlerin engereğin çatal dilini Görmüyor gözlerin karlı kalleş hainliğini uçurumların Sen söyle de pörsümüş yüreğine ihbar etmesin Karda kışta kimseye saklandıkları yerleri bizim çocukların