Ölüp gitmek istemem şu dünyada Tanımadan Meksika'nın kara köpeklerini Düşsüz uykularında Kıçı pembe maymunları Ve tropiklerin öbür oburlarını Gümüşi örümcekleri, dokurlarken Hava kabarcıklarıyla yuvalarını Çekip gitmek istemem bu dünyadan Gümüş bir tepsi gibi duran ayın Arkasındaki sivri ucunu görmeden Güneş buz gibi mi Ya da dört mevsim gerçekten Dört tane mi öğrenmeden Bir de denemeden Üstümde bir etek, Geniş caddelerde gezinmeyi, Yerleştirmeyi Farklı ama güvenli bir yere, şeyimi Cüzzamı da tanımalı insan Daha iflahı kesilmeden Ya da öte tarafa yollayan Yedi belalı hastalığı Ne iyi, ne de kötü Zarar veremez bana Yeter ki öğreneyim, Sonuçta kazandıklarımı Bişeyler daha var tabi Bildiğim herşey Demetlerle yosunların dans ettiği Yeşil deniz dipleri Büklümlü kumların üzerinde Kavrulmuş haziran otları Çatlak toprak, mavi çam kokusu O kızın öpücükleri bir de Bir de şu, bir de bu İşte bi de güzel sevgilim benim, Ayıcık Ursula Geberip gitmek istemem Yıpratmadan dudaklarını dudaklarımla Gövdesini ellerimle Geri kalanını da gözlerimle Ve... daha ileri gitmiyorsam Neme gerek, terbiyemden Ölmek istemem; Dahi mühendislerin Mesut-mutlu bahçevanların Kuşkucu toplumcuların Şehirli şehircilerin Dalmış düşünen düşünürlerin Kafataslarında uyuyan Şu ölümsüz güller İki saatlik iş günü Yaz ortasında kar Kış ortasında deniz Acının sonu Renkli gazeteler Hepsi birden mutlu çocuklar Ve daha bi dolu numara icat edilmeden; Üstelik de, Görülecek bunca şey varken Görülecek ve işitilecek, Ölmek istemem Bunca şey varken Karanlıklardan çekip-çıkarılmayı bekleyen Ama yine de görüyorum sonumu Hırıldayarak üzerime geliyor Yaklaşıyor giderek O çirkin, koca ağzıyla Bir kurbağa gibi açmış kollarını Hazır üstüme atlamaya... Hayır bayım, hayır bayanım Gebermek pek ahmakça Tadına varamadan O zulmeden O güçlü lezzetin Ölüp gitmek istemem Zevkine varmadan ölümü bilmenin...