Alçak kaf dağı ve onun ardı Zirvesinde günlerce masallar dinlemiş Miyadı: dedem ayıktı Yalnız ramazanlarda içer Galon galon dua Biraz esrar biraz koah, evet kaçıktı Tesbihinde jonglör gibi yürür çarıklı Şerefine sekiz pare top migrenini azıttı Bu dünya ortadan ikiye yarıktı İçine dökülen karadeniz'de balıkçı gemilerini batırdı Kaptan! bir sorun var! Çernobil'den esen rüzgar pruvadan çarptı çarpacak Bu gemi ancak vurdumduymazlık taşır Güverteden en son iner sadık tahtakuruları Düzelt fiyakanı Hangi deniz yutar böyle adamı Kılçıktan kravatı ve yamalı ceket vatkalı Hay bin kunduz! tuzlu su yutulur mu? Acaba laz korsan define gömmeyi unutur mu? Bazan bombok bir vaaza Katlanmak adına katran ve zoğa Boğazı yırta yırta yutmaya Bir yaylaya bahara doğru çıkmaya Var mısın başından geçenleri çok önceden yaşamaya? Havadis berbat Kanserle karışık yağmur Arhavi'den sürgün ahu Ağaçlar bile mağdur Üçüncü kuşak torun ben, dediğini anlamam dedem Bağırdık kırım'a doğru: "nenaşkuni vağurasen" Alabildiğine düzlük dikildi yine dümdüz Bi' '67 sabahında Ankara'da sürgün Öyle sağda solda sorunca; "yine" derler "aynı sancı Bu adam nam-ı diğer Dünyamil. İnsanlığa yabancı" Eh, haksız sayılmazlar. Bizim son kiracı Tüfeğimin peşinden depar atar kaçar Ve posta kutuma bırakır son 3 aylık harcı Kaç oldu saymadım torun ben Sahi, söyle bozkır neden kuru sandın? Neden? Sonum aynı çünkü. Toprak olmak hemen Hem, bu bozkıra attığım tohumlar neden bulmaz beden? Ben de aksine yenik ve yersiz tohumlar bıraktım Biri kalktı, ormanıyla kaçtı Sahi, yaşı kaçtı? Benimse kibrim harcamak için değildi, kaldım Aynı nokta, bu son voltadan kaç kilometre saptı? İşte evren o kadar artık Varım, yoğum ve genetik mirasım sefilce büyüttüğüm umursamazlık