Ah bereketin kaynağı çaylar Yeşertince güldüren, çağlayınca öldüren çaylar Kıslandın mı damla gibi berrak, süt gibi ak güzelliğini Ümmi'nin? O ki Denizli'nin su duruluğunda güzelliğiyle ünlü ünlüsüydü Her gözün gözdesi ama köyünün dağ yürekli çobanıyla gönül kavillisiydi Ne ki dediği dedik babası "Çulsuzlar haddini bilmeli" diye gürleyip, karşı köyün bey oğluna Ümmü'nün sözünü kesiverdi Ümmü'nün sesi donuk, yüzünün duru su gibi güzelliği bulanıktır artık Su yüzünde de yüzüp de gider Ümmü de kızın bülgüsü Otuz iki tanedir ipek de saçı'n örgüsü Bu güzellik de Ümmü'm de sana Hakk'ın vergisi Akmayasıca çaylar nerelere koydun Ümmü'nün, suna boylumun? Gallı yaslı çaylar nerelere koydun Ümmü'nün, suna boylumun? Gelin Ümmü'nün alayı yolda, Ümmü at üstünde al yazmanın altındadır O dağ yürekli çoban Ümmü'sünü son bir kere görmek için saklanır çayın azdığı yerde köprünün kuytu yerine Alay köprü üstüne geldiğinde fırlar yerinden heybeti sevdası gibi yiğit çoban Bir de adını yinlemek ister yârine yüreğinden geldiğince İşte o an ürken at, atar Ümmü'yü üzerinden Ümmü karışır gider çayın çağıldayan köpüklerine "N'ettim ben" diye inleyen çoban, yelkinir can havliyle yerinden Ama ne ki tutamaz çırpınan Ümmü'nün kolunu Uzak gider bilemez yolunu Davulcusu da kaya da dibini dolaşır Seymenleri de kuzular da gibi dolaşır Ümmü de kızın anasına da kara da haber ulaşır Akmayasıca çaylar nerelere koydun Ümmü'nün, suna boylumun? Gallı yaslı çaylar nerelere koydun Ümmü'nün, suna boylumun?